3. GÜN: BÜKREŞ – BRAŞOV – SIBIU (ROMANYA)
25 Mart Pazartesi günü, kaldığımız dairede yaptığımız
kahvaltıdan sonra, güne Bükreş’i gezerek başladık.
Romanya’nın para birimi Rumen Leyi (RON) ve 1 RON
yaklaşık 1.30 TL.
Romanya'nın başkenti Bükreş, Tuna Nehri’nin bir kolu olan
Dambovița Nehri kıyısında yeralıyor. Nüfusu yaklaşık 2,1 milyon. Bükreş,
Balkanların Paris‘i olarak biliniyor. Osmanlı’dan bağımsız olduktan sonra şehri
gerçekten Paris’e benzetmeye çalışmışlar.
Bükreş |
Bükreş çok büyük bir şehir. Yoğun trafik ve park problemi
konusunda İstanbul’u aratmıyor. Toplu ulaşım büyük ölçüde tramvayla sağlanıyor.
Bükreş’de tarihi ya da modern yapıların yanında pek çok çirkin beton bina da var.
İlk durağımız Çeşmeci
(Cismigiu) Parkı. Yine şehir merkezinde, yemyeşil, çok güzel bir park. 18.
yy.ın sonlarında parkın bulunduğu bölgeye iki adet çeşme yapılmış. Bu çeşmelerden
sorumlu olan, çalışıp çalışmadığının kontrol edenlere çeşmeci (cismigui)
denirmiş. Park ismini bunlardan alıyor. İçinde bir göl, çocuk parkları ve
sayısız ahşap bank var.
Çeşmeci (Cismigiu) Parkı |
Günümüzde parlamento binası olarak kullanılan Çavuşesku Sarayı’nı dışarıdan gördük,
etrafını arabayla dolaştık. Önceden randevu almak kaydıyla, bina turistlerin
ziyaretine de açık. 1965’te iktidara gelen ve 24 yıl iktidarda kalan Nikolay
Çavuşesku, tüm devlet kurumlarını içinde barındıracak bir bina yaptırmak
istemiş. 1984 yılında başlanan inşaatta, 700’den fazla mimar ve 25 bin işçi istihdam
edilmiş ve maliyeti düşürmek için asker ve halk zorunlu olarak çalıştırılmış.
Maliyeti 3 milyar Euro’yu bulan saray inşaatı ülke ekonomisini olumsuz
etkilemiş. Toplam alanı 350 bin metrekare olan ve içerisinde mermer ve kristal
ürünler, dev aynalar, bronz heykeller, zarif mobilyalar ve kumaşlarla dekore
edilmiş 1100 konuk odası bulunan saray, dünyanın en büyük sivil yönetim ve en
pahalı yönetim binası olarak Guiness Rekorlar Kitabına girmiş.
Çavuşesku Sarayı |
Sırada Lipscani (Old
Town - Eski Şehir) bölgesi var. Bükreş’e gelince mutlaka gezilmesi gereken
Lipscani, 15.yy.da, Kazıklı Voyvoda ya da Kont Drakula adlarıyla bildiğimiz 3.
Vlad tarafından kurulmuş. Bundan sonra anlatacağım yerlerin tamamı bu bölgede
yer alıyor.
Lipscani |
Lipscani’de kafelerde menüler ve fiyatlar görünür
yerlerde ve fiyatlar epey yüksek. Örneğin bir hamburger 30-40 ley civarında.
Sokaklar çok temiz; kimse yerlere çöp, izmarit vb. atmıyor.
Lipscani’ye girdiğimizde ilk karşımıza çıkan yerlerden
biri Cartureşti Kitabevi oldu. Onbin
metrekare alana sahip, altı katlı bu muhteşem kitapevi 1903 yılında inşa
edilmiş, yakın zamanda büyük bir tadilattan geçerek bugünkü halini almış. Kitabevinde
10,000’in üzerinde kitabın yanısıra, cd, dvd, hediyelik eşyalar da satılıyor.
İçinde kafe ve sanat galerisi de var.
Cartureşti Kitabevi |
Bükreş’in en önemli kilisesi kabul edilen Stavropoleos Manastırı (Stavropoleos
Kilisesi) şehirdeki güzel binalardan biri. 18.yy.ın başlarında inşa edilmiş. Halka
açık büyük bir kütüphanesi de varmış. Biz gittiğimizde, içeri turistleri
almadıkları için yalnızca avluyu gezebildik.
Stavropoleos Manastırı |
19.yy.da yapılmış, küçük bir kilise olan St. Nicholas Rus Kilisesi’ni gezdikten
sonra Macca ve Villacrosse Geçidi’ne
(Pasajul Macca-Vilacrosse) gittik. Üzeri camla kaplı V şeklinde iki sokaktan
oluşan geçitte kafeler, barlar var.
Macca ve Villacrosse Geçidi |
16. yy.ın ortalarında inşa edilmiş olan St. Anthony Kilisesi (Biserica Sfantul
Anton), Bükreş'te orjinal hali ile korunan en eski dini yapı olarak
biliniyor. Burası aynı zamanda, dünyanın dört bir yanındaki insanların hacca
geldiği bir yer.
St. Anthony Kilisesi |
Kilisenin yanında, zalimliğiyle ünlü Prens 3.Vlad’a ait
sarayın kalıntıları, Curtea Veche,
yeralıyor.
Öğle yemeğimizi St.Anthony Kilisesi’nin karşısındaki Hanul Lui Manuc’da yedik. Ortasında geniş
bir avlusu olan güzel bir mekan. Bina, 1808 yılında han olarak inşa edilmiş,
günümüzde ise otel ve restoran olarak kullanılıyor. Yemek fiyatları yüksek, ama
çorba, ana yemek, salata ve patates kızartmasından oluşan ekonomik bir menüleri
var; fiyatı 23 ley, epey doyurucu ve lezzetli. Servis yaparken, ekmek ister
misiniz diye soruyorlar, evet derseniz hesaba 8-9 ley ekleniyor.
Bükreş turumuz 14:45’de sona erdi ve Braşov’a doğru yola
koyulduk. Bir yanımızda karla kaplı dağlar, bir yanımızda çam ağaçları… Sıcaklık
10 dereceye düştü. Yol kenarında yer yer küçük kar birikintileri var. Yolun
geneli epeyce virajlı.
Yaklaşık 250,000 nüfusa sahip Braşov, Romanya’nın en
güzel şehirlerinden biri. Fazla zamanımız olmadığından, Braşov’un içinden
yalnızca arabayla geçtik ve doğruca Eski Braşov’a gittik. (Her yerde bir ‘eski’
şehir var). Eski şehrin girişinde, karşıdaki dağlardaki Hollywood tarzı Braşov
yazısı dikkatleri çekiyor.
Braşov |
Arabayı parkedip, geniş bir yaya yolundan yürüyerek Sfatului Meydanına çıktık. Burada,
Ortaçağ’da birçok kadın cadı olduğu iddiasıyla yakılarak öldürülmüş. Meydanda
iki katlı muhteşem binalarda kafe, restoran ve mağazalar var. Meydanın
ortasında bir saat kulesi yükseliyor.
Sfatului Meydanı |
Eski Braşov’da görülmesi gereken yerlerden biri de Siyah Kilise (Black Church - Biserica
Neagra). Yapımı 1480 yılında tamamlanmış olan bu gotik kilise, 1689 yılında
bütün şehri yakıp yıkan yangından sonra isle kaplandığından bu ismi almış.
Siyah Kilise |
Eski şehirde iki saat kadar dolaştıktan sonra, Kfc’de
karnımızı doyurup 20:00’de Sibiu’ya doğru yola çıktık. Çok virajlı, iki şeritli
ama düzgün asfalt bir yol. Üç saat sonra Sibiu’ya vardık. Gece Gustav
Residence’da kaldık. İki ay önce yapılmış bir apartmanın 3. katında, iki odalı
şirin, temiz, hoş bir daire. Şimdiye kadar kaldığımız yerlerin en iyisi. Park
yeri de var. Yarın Sibiu’yu gezeceğiz.
Yorumlar
Yorum Gönder