CESUR YENİ DÜNYA - Aldous HUXLEY – Kitap İncelemesi
Aldous
Huxley, sadece kurgularıyla değil, kurgudışı kitaplarıyla da 20. yüzyılın en üretken
isimlerinden biri. Yazarın en bilindik ve en güçlü eseri olan ‘Cesur Yeni Dünya’
ise satirle öngörünün birleştiği, kendi distopyasını yaratan bir ütopya.
Teknolojinin
tek gerçeklik, duyguların ise uzak durulması gereken kavramlar olduğu bu gelecekte,
Ford Tanrı’nın yerini almıştır. Aile kavramının yozlaşma göstergesi olarak algılandığı
bu çağ, ‘soma’ adı verilen hap sayesinde herkesin mutlu ve hayattan keyif aldığı
bir sistem üretir.
Hiçkimse
daha önce beraber olduğu kişiyle bir kez daha beraber olmaz, çünkü ‘herkes herkes
içindir’. İnsanlar makinelerden doğar, üretim kalitesine göre ise Alfa, Epsilon
gibi sınıflara ayrılır. Ancak bu sistemin dışında, şehirden uzak bir yerlerde komün
hayatı sürdüren bir başka topluluk daha vardır.
Bu
topluluğun sürdürdüğü yaşam, teknolojinin egemenliğine bir alternatif olabilir mi?
Yoksa bu ütopya da başarısız olmaya mahkum mudur?
(arka
kapaktan)
***
Cesur Yeni Dünya, Ford’dan
sonra 632 yılında Londra’da geçer. Sloganı ‘cemaat, özdeşlik, istikrar’ olan Dünya
Devleti’nin insanları, Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde üretilir. Üreme
hücreleri laboratuvar ortamında döllendirilir ve şişelerdeki embriyolar üretim
bantlarının üzerinde, 38 hafta boyunca, cinsiyetlerini, gelecekteki sosyal
sınıflarını ve mesleklerini belirleyen işlemlerden geçirilir. Embriyolara hastalıklara,
hatta yaşlanmaya karşı bağışıklık kazandırılır. Bebeklikten itibaren hipnopedya
(uykuda öğrenme yöntemi) ve Pavlovcu yöntemlerle, kişilikleri, zevkleri ve düşünceleri
şekillendirilir; böylece ait oldukları sınıfta, kendilerinden beklenenleri yapmaya,
mutlu olmaya, toplumsal yazgılarını sevmeye ve tüketimi artırmaya şartlanırlar.
Dünya Devleti’nde, Alfa,
Beta, Gama, Delta ve Epsilon adlarında beş toplumsal sınıf vardır. Alfa’lar uzun
boylu, güzel/yakışıklı, çok zeki ve entelektüel bireyler olarak toplumun en elit
kesimini oluştururken; kısa boylu, çirkin, okuyup yazamayacak kadar düşük zekalı
Epsilon’lar fabrikalarda çalışarak üretimi sağlar ve dev barakalarda toplu halde
yaşarlar. Gama, Delta ve Epsilon’lar, Bokanovski yöntemiyle tek yumurtadan yüzlerce
adet tek tip kadın ve erkekler olarak üretilirler.
Bu dünyada, doğum-anne-baba
kelimeleri müstehcen sayılır; çocukların erotik oyunlar oynaması doğal, normal karşılanır;
hafifmeşreplik, erdemli ve sağlıklı bir özelliktir; tek eşlilik yasaktır; duygusal,
uzun ilişkiler uygunsuzdur; ‘herkes herkese aittir’.
Teknoloji
konusundakiler hariç tüm kitaplar -edebiyat, din, bilim, felsefe vb.- yasaktır.
İnsanlar, neşelenmek,
öfkelerini yatıştırmak, sabırlı ve dayanıklı olmak için, devlet tarafından üretilen
ve ücretsiz olarak dağıtılan ‘soma’ adında haplar kullanırlar.
Yaşamları boyunca hastalıklardan
korunurlar. Yaşlanınca, iç salgıları yapay olarak dengelenip gençlik seviyesinde
tutulur. Gençlik, neredeyse 60 yaşına kadar sürer ve sonrasında ölürler. Bu dünyada,
insanlar ölümü olağan bir olgu gibi kabullenmeyi öğnenir. Ölüme şartlandırma 18
aylıkken başlar. Ölülerini krematoryumda yakarak fosfor elde ederler.
Dünya Devleti’nde,
bugünkü manada bir din yoktur. Ancak bir tür dini yapı olan İlahievinde iki
haftada bir dayanışma ayini yapılır. Bu ayinlerde, soma tabletleri içilir,
ilahiler söylenir; ayin sefahat alemiyle sona erer. Haçlar tepesi kesilerek T
harfine benzetilmiş, bu, Ford dininin sembolü olmuştur.
Dünya Devleti’nde,
merkezi Londra olan uygar dünya dışında iki bölge daha vardır. Bunlardan biri olan
New Mexico Ayrıbölgesi’nde Kızılderililer yaşar. Evlilik, aile, doğum gibi ‘itici’
alışkanlık ve geleneklerini sürdürürler. İspanyolca gibi eski dilleri konuşurlar.
Diğer bölge ise, düzenden memnun olmayan, kendi bağımsız düşünceleri olan
insanların sürgüne gönderildiği Adalar’dır.
***
Ünlü İngiliz yazar
Aldous Huxley’nin (1894 - 1963) büyükbabası Thomas Huxley, tanınmış bir biyolog
ve evrim teorisinin ilk savunucularından biriydi. Kardeşleri de bilim adamıydı.
Huxley de onlar gibi bilim adamı olmayı umuyordu, ancak küçük yaşta geçirdiği
bir hastalık yüzünden görme yetisini bir ölçüde kaybetti ve bilim kariyerine
devam edemedi.
Edebiyat hayatına, ilk
romanı ‘Krom Sarı’ ile adım attı. Bunu, elliye yakın roman, senaryo ve deneme takip
etti. 1932 yılında, kendisine büyük ün kazandıran ‘Cesur Yeni Dünya’ adlı
romanını yazdı. Aldous Huxley, yedi kez Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday
gösterildi.
Huxley, Cesur Yeni
Dünya’da H.G. Wells‘in ‘A Modern Utopia’ ve ‘Men Like Gods’ gibi ütopyalarından
esinlendiğini söyledi. Cesur Yeni Dünya’nın yayımlanmasından sonra Yevgeny
Zamyatin’in “Biz” romanını (basımı 1920) taklit etmekle suçlandı. Huxley, bu
suçlamalara karşı çıktı ve söz konusu kitabı okuduğunu bile kabul etmedi.
***
Aldous Huxley’nin bu eserinin
ismi, Shakespeare'in Fırtına isimli oyunundan, Miranda'nın bir konuşmasından alınmıştır:
“O
wonder!
How
many goodly creatures are there here!
How
beauteous mankind is!
O
brave new world,
That
has such people in't!„
“Bu
kadar bunca yakışıklı varlık varıp gelmiş buraya
Ne
güzel şeymiş meğer insanlık
Böyle
dünyalıları olan
Yaşasın
bu yaman, bu cesur yeni dünya„
Çeviri:
Can Yücel
Shakespeare zamanında ‘brave’ sözcüğü ‘güzel,
hoş’ anlamına geliyordu. Yani kitabın adı aslında ‘Güzel Yeni Dünya’dır.
Huxley’nin 1932
yılında yayınlanan romanı, İngiltere’nin karşılaştığı ekonomik sorunların
tüketim yetersizliğinden kaynaklandığını ve toplam talebi artıran devlet
politikaları üretilip, tüketimi artırmaya yönelik politikalar izlenmesi
gerektiğini öne süren Keynesyen ekonomi politikalarına yapılan bir hicivdir.
Ayrıca, Aldous Huxley
romanında, 1926 yılında gerçekleştirdiği Amerika ziyareti sırasında
karşılaştığı toplumu (gökdelenler, aşırı alkol ve uyuşturucu kullanımı, eğlence
hayatına düşkünlük) gördükten sonra edindiği izlenimleri de hicveder.
Cesur Yeni Dünya, F.S.
(Ford’dan Sonra) 632 yılında, yani günümüz takvimine göre 2540 yılında geçer. Yeni
Dünya‘nın miladı, Ford’un seri üretim teknikleriyle üretilmiş ilk otomobili
olan T Modeli‘nin satışa çıktığı 1908 yılıdır. ‘My Lord’ (Lordum - Tanrım) sözcüğü,
‘My Ford’ (Fordum) olmuştur ve haçlar tepesi kesilerek T harfine benzetilmiştir.
***
Şimdi, romandaki
başlıca karakterlere bir göz atalım.
Bir alfa-artı Psikolog
olan Bernard Marx, şartlandırılmış olmanın
kendisini köleleştirdiğini düşünüp, özgür olmayı diler. Soma ve cinsel yaşam konusundaki
aykırı görüşleri ve diğer Alfa’lara göre kısa olan boyuyla, içinde yaşamakta
olduğu toplumda yadırganır, komik bulunur, yalnızlaşır.
Helmhotz
Watson, Aşırı zeki ve yetenekli bir alfa-artı Duygu Mühendisidir.
Sağlam yapılı, yakışıklı, sportmen olması ve sözcükleri mükemmel derecede iyi kullanması
nedeniyle, kızlar arasında çok popülerdir. Ancak Bernard gibi onun da, antisosyal ve aykırı davranışları nedeniyle, üretim
hatası olduğu düşünülür.
Batı Avrupa Dünya Denetçisi Mustapha Mond, romandaki en yetkili
kişidir. Özel kasasında sakladığı, Shakespeare’in eserlerini ve dini yayınları
da içeren bir kitap kolleksiyonu vardır.
Beta-Artı Embriyo bölümü çalışanı Lenina
Crowne, romandaki erkek karakterlerin çoğu tarafından arzulanan bir
genç kızdır. Zaman zaman, aylar boyunca tek bir erkekle görüşmek gibi, içinde
yaşadığı topluma aykırı davranışları olsa da geleneksel bir Dünya Devleti
vatandaşıdır.
Henry Foster, Zeki, neşeli bir adam; embriyo uzmanı ve Lenina’nın partnerlerinden biridir. Geleneksel
bir Alfa erkeğidir.
Linda, New
Mexico’da oğlu John ile birlikte yaşar, oraya Diğer Taraf’tan (Londra’dan) gelmiştir.
Yeni dünyada normal sayılan ancak Ayrıbölge’de
yadırganan davranışları nedeniyle dışlanır.
John, Linda’nın oğlu. Dünya Devleti’ndekiler
John’a ‘Vahşi’ derler. Ayrıbölgede yabancı
olduğu için, yaşadığı köyün toplumsal olaylarından dışlanır ve acı çeker. Uygar
Londra’da da toplumsal olaylardan kaçmak ister ama başaramaz, yalnız ve huzurlu
kalamaz ve yine acı çeker.
Aldous Huxley, karakterlerin
isimlerini seçerken birçok ünlü kişiden esinlenmiştir:
Bernard Marx: George Bernard Shaw, Karl Marx
Lenina Crowne: Vladimir Lenin, John Crowne
Mustapha Mond: Mustafa Kemal Atatürk, Sir Alfred Mond
Henry
Foster:
Henry Foster
Benito Hoover: Benito Mussolini, Herbert
Hoover
Helmholtz Watson: Hermann von Helmholtz, John Broadus Watson
Polly Trotsky: Lev Trotsky
Vahşi
John:
John the Baptist
Darwin Bonaparte: Napolyon Bonaparte, Charles Darwin
Herbert Bakunin: Mikhail Bakunin, Herbert Spencer,
Primo Mellon: Miguel Primo de Rivera, Andrew Mellon
Sarojini Engels: Friedrich Engels, Sarojini
Naidu
Fifi Bradlaugh: Charles Bradlaugh
Joanna Diesel: Rudolf Diesel
Jean-Jacques Habibullah: Jean-Jacques Rousseau, Amir Habibullah Ghazi
Clara
Deterding:
Clara Ford, Henri Deterding
Miss Keate: John Keate
***
Cesur Yeni Dünya, kimine
göre ütopya, kimine göre ise distopyadır. Mutluluk, hastalıklardan ve tehlikelerden
uzak, huzurlu bir yaşam ütopya gibi görünse de; Dünya Devleti yöneticileri
tarafından (daha doğmadan) sürdüreceğin hayata karar verilmesi, bireysel
özgürlüğün ve kendini geliştirme olanağının bulunmaması, hiçbir türde duygusal
bağın olmaması gibi durumlar, romanın distopik özelliklerindendir. Devlet
yöneticileri toplumu her konuda kontrol altında tutmaktadır, ancak vatandaşlar
bunun farkında bile değildir.
İnsanlar mutludur; istediklerini
alırlar, ulaşamayacakları şeyleri de istemezler. Bu sahte mutluluk,
bebekliklerinden itibaren uygulanan şartlandırma ile ve soma adı verilen bir
tür antidepresanın yoğun kullanımıyla sağlanır.
Yeni Dünya’da, yöneticilerin
tamamının erkek oluşu dikkat çekicidir; ama romanda bu konuya bir vurgu
yapılmaz. Toplumun genelinden farklı düşünenler dışlanır; tıpkı gerçek hayatta
olduğu gibi…
Dünya Devleti’nde,
mutlu, sıkı çalışan ve tüketen bir vatandaş, ideal vatandaştır.
***
Cesur Yeni Dünya eserinden
sinemaya uyarlanan 2 film bulunmaktadır. Bu filmlerden biri 1980 diğeri ise 1998
yapımıdır. 1998 yapımını izledim ve beğenmedim.
Filmin konusu
kitaptan epey farklı, yer yer kitabı çağrıştırıyor sadece. Kitapta sıkça adı
geçen bazı karakterlere filmde yer verilmemiş. Olaların kronolojisi ve oluş
şekilleri farklı.
Romanı okumadan izleyen
birinin filmi anlayabileceğini düşünmüyorum, bazı olaylara ve kavramlara
açıklık getirilmediği için havada kalıyor çünkü. Kitapta sıkça vurgulanan ‘Ford’,
filmde bir kere cümle içinde geçiyor, o da çeviri hatası gibi duruyor, ne
olduğu anlaşılmıyor.
Filmde karakterlerin
kim olduğu, görevi vb pek belli değil. Vahşi John’un kişiliği bile
romandakinden farklı. Ayrıbölge’de yaşayan Kızılderililer, filmde bir grup
serseriye dönüşmüş. Romanda Adalar’a sürgün edilen karakter, filmde terfi alarak
ödüllendiriliyor.
***
Aldous Huxley’nin
Cesur Yeni Dünya’sından etkilenerek bestelenmiş müzik parçaları da bulunuyor.
Bunlar:
Iron Maiden – Brave New
World
The Strokes – Soma
Jack Johnson – Red Wine,
Mistakes, Mythology
***
Cesur Yeni Dünya,
hakkında çok uzun konuşulup yazılabilecek bir roman. Okurken çok keyif aldım.
Henüz okumamış olanlara kesinlikle tavsiye ediyorum. Ancak film için aynı şeyi
söylemem mümkün değil.
Cesur Yeni Dünya (Brave New World)
Aldous Huxley (çev. Ümit Tosun)
İthaki Yayınları, 2013
266 sayfa
Merhabalar,
YanıtlaSilAldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya" adlı romanından en beğendiğim alıntı şuydu: "Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin; şimdi başla, şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla." "Cesur Yeni Dünya" romanından beğendiğim alıntıları paylaştığım yazımı izniniz olursa okumak isterseniz linkini şuraya bırakmak istedim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/aldous-huxley-cesur-yeni-dunya-romanindan-34-etkileyici-alinti/
Güzel okumalar dilerim,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.